İki Değişkenli Bir İlişki: Kuzey Avrupa Ülkelerinde Devlet ve Din
Giriş
Hıristiyanlık öncesi dönemden günümüze kadar din, İskandinav tarihinin devlet inşası ve idari bölümlerinde belirgin bir rol oynamıştır. Devlet ve din tarih boyunca her zaman önemli bir bağlantıya sahip olmuştur ve bu makalede İskandinavya’da dinin nasıl ve neden devletin ikincil bir ayağı haline geldiği açıklanacaktır. Bu olguyu analiz etmek için, İskandinav ülkelerinde devlet ve din arasındaki tarihsel etkileşimler, ikincil mekanizmalar perspektifinden kısaca analiz edilecektir. Bu aynı zamanda devletin ne zaman ve nasıl üstünlük kazandığını vurgulamamızı sağlayacağından, İskandinav devletlerinde din için nasıl bir rol belirlendiğini ve şimdiye kadar hangi işlevleri yerine getirdiğini açıklamak mümkün olacaktır. Son olarak, gelecekte bir değişim olasılığı tartışılacak ve dinin ikincil konumunun altı çizilecektir.
İskandinav devletleri ve Protestan dini arasındaki tarihsel etkileşimlerin kısa bir analizi
Güç kayması eğilimi 16. yüzyıl civarında Protestan Reformu ile kademeli olarak başlamıştır. Bu dönüm noktasından önce İskandinavya’da din ve devlet arasındaki ilişkide değerli ve benzersiz olgular olması ihtimaline rağmen, Reformasyon statükodaki değişimin başlangıcına işaret etmektedir. Devlet ve kilise zaman içinde fiilen birleşmiş (Strang, 2024); kiliseye aynı zamanda ülkeyi halkıyla birlikte geliştirmeyi amaçlayan idari ve ahlaki bir rol verilmiştir (Strang, 2024). Elbette bu işlem tek yönlü gerçekleşmemiş, karşılığında Lutheran Kilisesi yüzlerce yıl boyunca kraliyet ailelerine bağlı bir devlet kilisesi haline gelmiştir (Bruce, 2000, s. 33). Benzer bir süreçle Lutheran Kilisesi tüm İskandinav ülkelerinde egemen hale gelmiş ve benzer bir rol oynamıştır. Dolayısıyla bu hegemonya, refah ve devlet algısı açısından İskandinav benzerliğinin en önemli açıklaması olabilir (Markkola&Naumann, 2014, s.8). Öte yandan, Danimarka ve Norveç ile İsveç ve Finlandiya arasında Kilise geleneği açısından da bir farklılık söz konusudur. Markkola & Naumann’a (2014, s.10) göre, ilk iki ülke Güney Baltık Kilise kültürünü ve Reform üzerinde daha fazla devlet kontrolünü temsil ederken, diğer iki ülke ise sınırlı düzeyde bağımsızlıklarını korumalarına izin veren Kuzey Baltık Kilise kültürünü temsil etmektedir. Bununla birlikte, hepsi devlete tabiydi ve kilise üzerindeki devlet kontrolünde bir farklılık gözlemleyebildiğimize göre, bu, gözlemlenebilecek kadar açık bir devlet hakimiyeti olduğu anlamına gelir. Dahası, kilise 19. yüzyılda demokratik reformlarla kraliyet ailesine bağlı olmaktan ziyade halkın kilisesi olmaya zorlanana kadar bir şekilde aynı kaldığı için bu hakimiyet yüzyıllar sürmüştür (Bruce, 2000, s. 33). Tıpkı Reformasyon’un devletin dinden üstün olmasına izin vermesi gibi, bu uzun süreli varlık da dini devletin önemli bir ayağı haline getirmiştir.
İskandinav devletlerinde bir yardımcı ve bir sütun olarak dinin rolü
Reformasyon’dan sonra kilisenin gücü ve mülkleri çoğunlukla devlet tarafından ele geçirilmiş (Strang, 2024), ancak kilise İskandinav toplumlarında bir faktör olarak önemini ve rolünü kaybetmemiştir. Açıkça görüldüğü üzere, devlet kiliseye bariz güçlenmesine karşılık bir şeyler vermek zorundaydı ve böylece kilise devletin erişiminin ve yönetiminin kilit bir parçası haline geldi (Strang, 2024). Kilise, insanlarla bağlantı kurmak ve onların hayatlarını iyileştirmek için bir ağ görevi görmüştür (Strang, 2024). Dahası, devlet dini kontrol altında tuttuğu için, bu güç dinamiği altında geçirilen yüzyıllar refah için etkili ve verimli olmuştur. Bu doğrultuda Markkola & Naumann, İskandinav ülkelerindeki Protestanlığın, devletin kontrolüne izin verdiği için refah sistemine büyük katkı sağladığını eklemektedir (2014, s.3). Hatta Markkola & Naumann, Katoliklerin hakim olduğu devletlerde devlet ve kilise arasındaki çatışma dinamiğinin, özellikle Protestan devletlere kıyasla refah eksikliğine yol açtığını öne sürmüştür (2014, s.3). Sonuç olarak, devlet kilisenin kilit bir konumda aktif kalmasına izin verirken, kilise de devlete yönetimde yardımcı olmuş ve daha iyi ve uyumlu bir topluma katkıda bulunmuştur. Bu faydalar günümüzde de tanınacak kadar görünür durumdadır. 2013 yılında devlet anketi verilerine dayanan bir çalışma, İskandinavya’daki ulusal kiliselerin üyelerinin devlete olan güvenlerinin diğerlerine kıyasla daha yüksek olduğunu ortaya koyarak (Kasselstrand & Eltanani, 2013, s.116) bu işbirliğinin meyvelerini açıkça kanıtlamıştır. Bir tarafın güç boyutundan silinmesi örneklerinin oldukça yaygın olduğu bir dünyada, devlet hala diğerinin üzerinde kalsa da bu karşılıklı anlayış her iki tarafa da fayda sağlamaya devam etmektedir.
Sonuç
Buraya kadar, İskandinavlar ve İskandinav devletlerinde dinin ikincil rolü ve aynı zamanda kritik sütun konumu üzerinde duruldu ama Protestan inançlarının özellikleri her şeyden önce dikkate alınmalıdır. İskandinav toplumları Katoliklik gibi başka bir mezhebe veya dine inansaydı muhtemelen durum tamamen farklı olurdu. Fakat, alternatif bir tarihe ilişkin teori ve düşünceler siyaset bilimi ve tarihin bir parçası değildir. Dolayısıyla bugüne kadar İskandinavlar, devletin dini denetlediği ve dinin devlet için kullanışlı bir faktör olduğu devlet ve kilise işbirliğinin ayırt edici bir örneği olmaya devam etmiştir.
Bibliografya
Bruce, S. (2000). The Supply‐Side Model of Religion: The Nordic and Baltic States. Journal for the Scientific Study of Religion, 39(1), 32–46. https://doi.org/10.1111/0021-8294.00003
Kasselstrand, I., & Eltanani, M. K. (2013). Church Affiliation and Trust in The State Survey Data Evidence From Four Nordic Countries. Nordic Journal of Religion and Society, 26(2), 103–119. https://doi.org/10.18261/issn1890-7008-2013-02-01
Markkola, P., & Naumann, I. (2014). Lutheranism and the Nordic Welfare States in Comparison. Journal of Church and State, 56(1), 1–12. https://doi.org/10.1093/jcs/cst133
Strang, J. (2024, October 2). Lutheran atheists ?. Centre for Nordic Studies, University of Helsinki. Lecture.
Comments