Gürcistan’da Neler Oldu?: Batı, Gürcistan ve Rusya

Geçtiğimiz haftalarda Gürcistan’da vuku bulan şiddetli protesto gösterileri dünya kamuoyunun ilgisini Kafkasya’ya çekti. Gösterilerin ardında yatan neden ise 7 Mart’ta Gürcistan parlamentosunda, ilk okumada, kabul edilen “Yabancı Etkinin Şeffaflığı” hakkındaki yasa tasarısıydı. Önerilen tasarının Moskova’daki yasalara olan benzerliğine atıfta bulun göstericilerin, “Kahrolsun Rus yasası”  şeklindeki sloganları oldukça dikkat çekiciydi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov protestoları 2014 Kiev Meydan olaylarına benzetirken ABD ve AB alınan kararı kınadı. 10 Mart’ta iktidardaki Gürcü Rüyası Partisi yasa tasarısını geri çektiğini duyurdu. Bu yazıda, Gürcistan’daki son olaylar üzerinden Gürcistan-Rusya ilişkilerini ve Gürcistan’ın AB üyelik sürecini analiz edeceğiz.

“Yabancı Etkinin Şeffaflığı” hakkında yasa tasarısı neydi ve neden protesto edildi?

Tasarı, iktidardaki Gürcü Rüyası Partisi’nin, Batı karşıtlığı ile bilinen, yakın ortağı Halkın Gücü Partisi tarafından teklif edildi. Söz konusu yasaya göre, yıllık finansmanlarının %20’sinden fazlasını yurt dışından temin eden medya kuruluşları ve STK’lar her yıl kendilerini “Yabancı Ajan” olarak kaydettirmek zorunda kalacak aksi takdirde 25 bin Lari para cezasına çarptırılacaktı. Şayet yasa uygulamaya konulursa Gürcistan’da basın özgürlüğünün kısıtlanacağı, STK’ların bastırılacağı ve doğal olarak Gürcistan’ın AB üyelik hedefi yolunda hasar alabileceği düşünüldü. Şüphesiz, Rusya’da 2012 yılında yasallaşan benzer bir “yabancı ajan” düzenlemesinin ilerleyen yıllarda Batı fonlu STK’ları ve medyayı hedef alması bu düşünceyi açıklıyordu. Adalet Bakanlığı’nın, bu hamlenin “yabancı ajanları ortaya çıkarmaya yardımcı olacağı”na dair söylemi ve yasa destekçilerinin, ABD’nin benzer bir mevzuata (FARA: Foreign Agents Registration Act: Yabancı Ajanlar Kayıt Yasası) sahip olduğunu iddia etmesine rağmen hükümet ile halk arasındaki siyasi uçurum oldukça belirgindi. Protestolarda, (polis ve eylemciler arasındaki yükselen tansiyon sebebiyle) onlarca kişi yaralandı ve 150’ye yakın kişi göz altına alındı.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Edward Price, ABD’nin özgürce konuşma, toplanma ve kendi hükümetlerinden hesap sorma haklarını barışçıl bir şekilde kullanan herkesin yanında olduğunu belirtti. Yasanın, AB değerleri ve standartları ile bağdaşmadığını ifade eden Avrupa Birliği Dış Politika Sorumlusu Josep Borrell yaptığı açıklamada: “Bu, Gürcistan ve halkı için çok kötü bir gelişme” dedi.

Gürcistan özelinde ise muhalefet partilerinin yanısıra Devlet Başkanı Salome Zourabichvili de protestocuları desteklediğini şu sözlerle ifade etti: “Eylemciler, geleceğini Avrupa’da gören özgür Gürcistan’ı temsil etmektedir”. Tüm bu yaşananların ardından, toplumdaki kutuplaşmayı önlemek amacıyla yasa tasarısı koşulsuz olarak geri çekildi.

Dünden Bugüne: Gürcistan, Rusya ve Batı

Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla Kafkasya’da başlayan Batı ile Rusya arasındaki nüfuz mücadelesi Gürcistan’ı, tarihi tecrübelerin etkisiyle, Rus nüfuzundan uzaklaşmaya ve Batı ile entegrasyona itmiştir. Gürcistan ilerleyen yıllarda AB ve NATO ile yakın iş birliğine girmiş ve bu durum ister istemez Gürcistan’ı Rusya ile karşı karşıya getirmiştir. Putin’in iktidara gelmesiyle belirginleşen süreçte, çeşitli baskı unsurları kullanılmış ancak amaçlananın aksine Gürcistan’ın Batı’yla entegrasyonu hızlanmıştır. Bu hususta, tarihte yaşanmış birkaç olayı açıklamak faydalı olabilir.

Gül Devrimi

2 Kasım 2003 tarihinde Gürcistan’da yapılan parlamento seçimlerinin ulusal ve uluslararası gözlemciler tarafından izlenmesi sonucu, seçimlere hile karıştırıldığı iddiası doğrulandı ve Tiflis’te yönetime karşı barışçı gösteriler düzenlenmeye başladı. ABD’nin de desteklediği bu harekete demokratik muhalefet güçlerin çoğu katıldı. 22 Kasım’da Devlet Başkanı Eduard Şevardnadze görevi bırakmak zorunda kaldı ve bir devrim gerçekleştirilmiş oldu. Bu, Gürcistan için demokratikleşme yolunda atılmış en büyük adımlardan biri olarak kabul edildi. Batı yanlısı Mikail Saakaşvili’nin başkan seçilmesiyle Gürcistan’ın giderek Batı’ya yakınlaşması Rusya’yı daha da rahatsız etti.

2008 Güney Osetya Savaşı

Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu Güney Osetya ve Abhazya Gürcistan’dan ayrılma talebini dile getiren iki bölgeydi. İlerleyen yıllarda, Rusya’nın bu ayrılığı kullanmak için eski Sovyet üyeleriyle imzaladığı Bağımsız Devletler Topluluğu (kuruluş) anlaşması, sıcak bakmasa da, Gürcistan’ı mecbur kıldı. Çatışmaya giden süreçte, gerçekleşen Gül Devrimi ve Rusya’nın bölgelerdeki ayrılıkçıları yönetimin aleyhine desteklemesi iki ülkeyi tekrardan karşı karşıya getirdi. Nisan 2008’de oldukça yükselen tansiyon Temmuz ayında sıcak çatışmalara dönüştü. Ağustos 2008’de resmi olarak başlayan savaş 5 gün sürdü(bu nedenle “Beş Gün Savaşı” olarak da anılır). ABD, İsrail ve Ukrayna’nın desteğine ragmen Rusya’nın gerçekleştirdiği siber saldırılar, çeşitli yaptırımlar ve Gürcistan’ın BDT’den çekildiğini açıklaması üzerine savaş Gürcistan’ın yenilgisiyle 12 Ağustos’ta sona erdi. 16 Ağustos’ta taraflar arasında bir ateşkes anlaşması imzalandı. Güney Osetya ve Abhazya Gürcistan’dan ayrılıp bağımsız ülkeler olduklarını deklere etti. Rusya ve sadece birkaç devlet bu ülkelerin bağımsızlığını tanıdı.

Sonuç

AB ve NATO üyeliğine resmi olarak başvuran Gürcistan, günümüzde hala bu kurumlara üye olamamıştır. Ancak üyelik için çabaladığı bilinmektedir. Bunu bir başarısızlık olarak adlandırırsak bu başarısızlığının ardındaki temel kavramın “coğrafi konum” olduğunu söyleyebiliriz. Rusya ile sınır komşusu olan bir ülkenin oldukça radikal bir duruş sergileyerek Batı ile entegrasyon yolunda adımlar atması ve elbette bu alanda başarılı olabilmesinin ne kadar mümkün olduğu ayrı bir tartışma konusudur. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından bu yana Rusya’nın Doğu Avrupa’da, Batı taraftarı bir devlet istemediği aşikârdır. Yükselen ekonomik güç Çin’in de bu güç mücadelesinde yeni bir aktör olarak ortaya çıkmasının ardından iki kutuplu dünya düzeni yerini yavaş yavaş çok kutuplu dünya düzenine bırakmaktadır. Gürcistan gibi, gelişmekte olan ve coğrafi (jeopolitik)şartlarının tersi yönünde politikalar benimseyen ülkeler için bu süreç elbette kolay geçmeyebilir.

Yasanın protesto edilmesi; Gürcistan Hükümeti Ukrayna Savaşı’nda taraf tutmayı reddettiğinden beri görünür olan hükümet-halk arasındaki siyasi uçurumun sadece küçük bir göstergesiydi. Önümüzdeki yıllarda buna benzer karşıtlıkların yeniden tezahürüne şahit olabiliriz. Gürcistan için AB üyeliğinin yakın gelecekte pek mümkün olmadığını söylemek mümkün ancak bu yolda atılan adımlar ülkeyi daha demokratik bir hale getirerek refah düzeyini yükseltebilir. Bu da AB’nin en önemli üyelik kriterlerinden biridir.

Ömer Valyozoğlu

Koç Üniversitesi

Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümü, 2022 mezunudur. Akademik ilgi alanları; Türkiye-AB İlişkileri, Türk Dış Politikası, Türk-Yunan İlişkileri, Türkiye Siyasi Tarihi, Türkiye Ekonomi Politikaları, Uluslararası Müzakereler, Yükselme-Duraklama-Gerileme Dönemi Osmanlı Tarihi, 7. yy. İslam Tarihi ve Tasavvuf(Sûfizm, Mistisizm). [ View all posts ]

Comments

Be the first to comment on this article

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Go to TOP