Geçmiş, Hazır ve Gelecek Haller: Küresel Resim

Mağduriyet

Livet forstås baglæns, men må leves forlæns.
Soren Kierkegaard.

The Pacific Islands Forum veya Pasifik Adaları Forumu (PAF), Pasifik okyanusunda yer alan yedi ada devletinin, —Avustralya, Batı Samao, Cook Adaları, Fiji, Nauru, Tonga ve Yeni Zelanda,— katılımıyla Güney Pasifik Forumu olarak 1971 yılında kuruldu. 1999 yılında adını Pasifik Adaları Forumu olarak değiştirdi ve on bir yeni üye devletin, —French Polinezyası, Kiribati, Marshall Adaları, Mikronezya, New Caledonia, Niue, Palau, Papua Yeni Gine, Solomon Adaları, Tuvalu ve Vanuatu,— katılımıyla genişledi. Hali hazırda PAF’ın aralarında Türkiye’nin de olduğu 18 Diyalog Ortağı bulunmakta.


Devlet ve hükümet başkanları seviyesindeki elli birinci PAF toplantısı Fiji’nin başkenti Suva’da 11-14 Temmuz 2022 tarihlerinde gerçekleşti. Foruma, ikinci gün Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkan yardımcısı Kamala Harris video-konferans aracılığıyla katıldı ve bir konuşma yaptı. Amerikalıların da “bir Pasifik milleti” olduğunu vurgulayan Harris, Pasifik adaları ile ortaklığı güçlendirmek istediklerini ilan etti. “Kabul ediyoruz ki, Pasifik adaları olarak hak ettiğiniz diplomatik dikkat ve desteği almadınız. O yüzden sizlere doğrudan söylemek için bugün buradayım: Bunu değiştireceğiz.” Haris devamla, ABD’nin Pasifik adaları ile ilişkilerini daha da derinleştireceğini ve ilişkilerde yeni bir dönem açacağını ifade etti.


2021 yılındaki PAF toplantısına ABD Başkanı Joseph Biden hitap etmişti. Not etmek gerekir ki, bu bir Amerikan başkanının bir PAF toplantısına ilk katılımıydı. 2022 yılında ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Fiji’yi ziyaret etmiş ve ABD’nin Hint-Pasifik stratejisini burada başlatmıştı. Kamala Harris’in Pasifik adaları ile ilişkileri derinleştirme sözü aslında bu stratejinin tekrar ifade edilmesi mahiyetinde. Mezkur strateji de aslında yeni değil: ABD Başkanı Barack Obama’nın 2011 yılında Avustralya Parlamentosuna yaptığı konuşmada açıkladığı ‘Asya’ya Dönüş’ stratejisinin yeni bir uyarlaması.


Obama ile başlayan bu stratejik girişim ABD’nin yükselen bir endişesinin dışa vurumu sadece. Ve o endişe Çin’in siyasi, ekonomik ve askeri bir güç olarak yükselişi ile ilişkili. Nitekim Kamala Harris’in PAF toplantısında yaptığı konuşma, Çin’in Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin 10 gün süren Pasifik turundan yaklaşık bir buçuk ay sonra geldi. Fiji, Vanuatu, Papua Yeni Gine ve Tonga’yı ziyaret eden Yi ayrıca Fiji’de iken on Pasifik adasından diplomatik temsilcilerle video-konferans aracılığıyla bir görüşme yaptı.


ABD’nin Çin’e yönelik artan endişesini en net Başkan Donald Trump dile getirdi. Trump somut adımlar da attı ve ticaret savaşı başlatma riskini göze alarak, Çin mallarına yüksek gümrük vergileri uygulamaya başladı. Biden da yine aynı doğrultuda Avustralya ve İngiltere ile birlikte AUKUS adında bir güvenlik paktı kurdu. Bu pakt Çin’in yükselişinden endişelenen Avustralya’ya nükleer deniz altı teknolojisini kazandıracak ve ABD’nin Pasifik bölgesinde Çin’in askeri gücünü dengeleyecek başka bir gücün devşirilmesine hizmet edecek.


ABD’nin benzer şekilde Çin’e karşı Hindistan’ı da devşirmesi ve askeri bir güç olarak yetiştirmesi olası. Japonya ve Güney Kore’nin de ABD’nin inşa ettiği/edeceği Çin-karşıtı koalisyonuna katılacağı neredeyse kesin. Hatta Japonya, ve elbette Güney Kore, Çin’in yükselişinden muhtemelen ABD’den de Avustralya’dan da daha fazla rahatsız. Eski Japonya başbakanı Shinzo Abe’nin suikastla öldürülmesinin Çin milliyetçileri tarafından çoşku ile karşılanması şaşırtıcı değil. Zira Abe Çin’in yükselişinden ziyadesiyle rahatsızdı. Hatta 2007 yılı gibi erken bir tarihte Hindistan’a Çin’in kabadayı davranışlarına karşı koymak için, ‘stratejik küresel ortaklık’ teklifi yapmıştı ve Çin’in ‘exclusive clique’ olarak tanımladığı Çin-karşıtı ABD, Avustralya, Hindistan ve Japonya dörtlüsünün ortaya çıkışına katkısı yadsınamazdı.


ABD ve Çin arasında süregiden ve takip eden on yıllarda daha da alevleneceği görünen küresel güç mücadelesinin taraflarını bugünden görmek mümkün. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali tarafları daha net görmemizi sağladı. Bir tarafta Çin ve Rusya’nın çekirdeğini oluşturduğu blok ve bu bloğa eklemlenmesi kesin Pakistan, İran, ve elbette Kuzey Kore. Diğer tarafta ABD ve Avrupa Birliği’nin çekirdeğini oluşturduğu blok, o bloğa zaten eklemli Kanada, Japonya, Güney Kore, Avustralya ve Yeni Zelanda ve bu bloğa büyük ihtimal eklemlenecek, halen daha nötr kalmaya çabalasa da, Hindistan.


Hint-Pasifik okyanusu ABD-Çin rekabetinin süregittiği hiç kuşkusuz en kritik bölge. Ancak tek bölge değil. Afrika ve hatta kutup bölgeleri üzerinde de taraflar arasındaki küresel güç rekabeti devam ediyor ve edecek. Bu rekabetin Orta Doğu bölgesini es geçmesi hemen hemen imkansız. Nitekim rekabetin erken evrelerine son yıllarda şahit olmaya başladık bile. Gelecek on yıllarda Orta Doğu uzmanlarını büyük ölçüde meşgul edecek soru bu. Kim hangi tarafta yer alır sorusu.


Takip eden elbette geleceğe yönelik bir tahmin denemesi ve her tahmin denemesi insani kısıtlarla malül. Bu kaydı düşerek devam edersek İran ve Suriye’nin çok net bir şekilde Çin-Rusya tarafında olacağını öngörmek mümkün. Türkiye’nin ise ABD ile Çin-Rusya arasında hali hazırdaki tarafsız pozisyonunu bir müddet koruyacağını düşünüyorum. Ancak Türkiye’nin nihai tarafını rejimin tabiatı belirleyecektir.


Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Suudi Arabistan ve Mısır’ın ABD’nin Orta Doğu’ya yönelik politikasından uzun süredir rahatsız oldukları sır değil. Konu sadece Filistin-İsrail sorunu değil. Hatta bu bir sorun bile değil. Bahsi geçen Arap üçlüsü İsrail’le çoktan uzlaştı. Sorun ABD’nin İran’a karşı sonuç getirici bir politika takip etmemesi. Üçlüyü İsrail’le bir araya getiren de İran faktörü. Üçlünün Çin-Rusya bloğunda yer alıp almayacağını da aynı faktör belirleyecek.


Soru , Çin’in Arap üçlüsünü ve elbette İsrail’i İran konusunda tatmin edecek politika takip edip etmeyeceği. ABD’nin oldukça katı İran politikasının bile söz konusu dörtlüyü tatmin etmediğini not edelim. Çin’in ise bunun için çaba gösterip göstermeyeceği, hatta kağıt üzerinde olsa dahi, meçhul. Hele İran’ın hem Çin’le hem de Rusya ile ikili ilişkileri ziyadesiyle iyi iken. Nihayetinde Arap üçlüsünün ve İsrail’in de ABD liderliğindeki bloğun parçası olacaklarını iddia etmek mümkün.

Birol Başkan

Siyaset Bilimci – Non-Resident Fellow, Middle East Institute 

[1] Konuşma metni için, bakınız https://www.whitehouse.gov/briefing-room/speeches-remarks/2022/07/12/remarks-by-vice-president-harris-at-the-pacific-islands-forum/[1] Strateji metni için, bakınız https://www.whitehouse.gov/wp-content/uploads/2022/02/U.S.-Indo-Pacific-Strategy.pdf

Siyaset Bilimci. Lisans derecesini Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde tamamlamıştır. Northwestern Üniversitesi'nden bu alanda doktorasını yaptı. Akademik ilgi alanları: din-devlet ilişkileri, din-rejim ilişkileri, dini hareketler, uluslararası ilişkiler ve ilişkili konular. Daha genel merak alanları: insanlığın tarih boyunca geçirdiği siyasi, ekonomik ve düşünsel evrim. [ View all posts ]

Comments

Be the first to comment on this article

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Go to TOP