Popülizm ve Türk-Yunan ilişkilerini nasıl etkilediğine dair

Yunanistan-Türkiye siyaseti çoğunlukla bu ülkelerdeki popülist söylemler tarafından şekillendirilmiştir. Dolayısıyla iki ülke arasındaki ilişkileri anlamak ve geleceğini tahmin etmek için bu ilişkiyi bu kadar derinden etkileyen faktörleri analiz etmemiz gerekiyor. Bu nedenle öncelikle maksimalizmi tanımlamamız gerekiyor ancak maksimalizm felsefeden sanata ve siyasete kadar çeşitli alanlarda çok geniş bir kavram olduğu için teknik bir açıklamaya yer verdik. Collins English Dictionary’de (2014) “maksimalist”, hedeflerine ulaşmak için hiçbir ödün vermeden hızlı ve doğrudan eylemi tercih eden kişi olarak tanımlanmaktadır. En önemli noktalar, yalnızca mutlak galibiyeti kabul eden bir bakış açısının varlığı ve herhangi bir uzlaşmanın olmamasıdır.

Popülizm kavramında ortak ve abartılı bir sorunun varlığı popülist aktörlerin gündemine fayda sağlıyor ve Güney Avrupa bunun için iyi bir tuval. Bu söylemlerin en popüler kurbanlarından biri olan Yunanistan ise Avro Bölgesi’ni vuran siyasi ve ekonomik krizlerden çok çekti. Bu sebeple burada popülizm, siyasi arenada söz sahibi olmak için yeterli halk desteğini toplamanın tek yolu haline geldiğinden, en benzersiz hükümet biçimlerinden bazılarına dönüştü (Chryssogelos ve diğerleri, 2023, s. 64). İdeolojik ilkelerin altı oyuldukça, solcu SYRIZA ile aşırı sağcı ANEL arasındaki gibi tuhaf koalisyon biçimlerini görmek mümkün hale geldi (Chryssogelos ve diğerleri, 2023, s.64). Özetle bu partiler, çoğunlukla Avrupa karşıtı olan popülist politikalarıyla güçlerini artırmaya devam etmiş ve bu da bir önceki bölümde açıklandığı üzere popülist bir dış politikaya yol açmıştır. Sonuçta, Yunanistan’daki gibi popülist hükümetler bile iktidarı sonsuza kadar ellerinde tutamayacak olsa da, diplomaside bıraktıkları izler kalıcı hale gelir. Ayrıca, daha sonraki hükümetler halk desteğini ve iktidarlarını sağlamak için popülist seleflerinin yöntemlerini kullanmaya devam edebilirler.

Türkiye örneğinde ise popülizm Avrupa’daki benzerlerinden farklı bir rol oynamaktadır. Tripathi (2023), Türkiye’de popülizmin iki farklı toplumsal görüş arasındaki mevcut bölünme sayesinde daha erken ve daha kolay ortaya çıktığını ve kolaylaştırıldığını vurgulamaktadır (s.87). Çoğu zaman bir taraf diğerinin popülist söylemlerinin kurbanı olmuştur. Örnek vermek gerekirse son 25 yıl boyunca laik Kemalistler, Erdoğan’ın iktidarında toplumun muhafazakâr ve İslamcı kesimlerinin karşıtı haline gelmiştir (Tripathi, 2023, s.88). Erdoğan ise popülist söylemini artırdıkça, Türk dış politikasını tahmin etmek neredeyse imkansız hale geldi ve bu da popülizmin dış politika ve ikili ilişkiler üzerindeki erken etkisini Türkiye örneğinde kanıtladı.

Türk-Yunan ilişkilerinde görüldüğü üzere popülizm bugüne kadar devletlerarası ilişkilere çoğu zaman zarar vermiştir. Öte yandan, devletlerin Yunanistan-Türkiye örneğinde gördüğümüz gibi davranmadığı spesifik örnekler de vardır. Bu tür örneklerde devletler genellikle popülist söylemlerin ve maddi kazanımların olası faydalarına rağmen uyuşmazlıkların adil ve kabul edilebilir bir şekilde sonuçlanmasını istemektedir. Uyuşmazlık çözümünde ve deniz uyuşmazlıklarında bu davranışı daha iyi açıklayabilmek için farklı statülere sahip iki farklı uyuşmazlığı karşılaştıracağım. İlk uzlaşma örneği Romanya ve Ukrayna arasındaki Karadeniz deniz uyuşmazlığıdır. Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında dağılmasından sonra Romanya ve Ukrayna Karadeniz’deki deniz sınırları konusunda anlaşmazlığa düştüler. Daha sonra 1997 yılında, diplomatik çabaların anlaşmazlığı çözmede başarısız olması durumunda davayı Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) götürmeyi kabul ettiler (Romanya Dışişleri Bakanlığı, 2008). Devamında UAD dava hakkında bir karar vermiş ve orta yolu bulan üç aşamalı bir çözüm ilan etmişti (Uluslararası Adalet Divanı, 2009) ve bu ülkeler daha sonra bu karara saygı duyduğu için anlaşmazlık sona ermişti. Genel olarak, Romanya-Ukrayna örneği, bir anlaşmazlığın daha fazla saldırganlık olmadan nasıl çözülebileceğini anlamak için iyi bir örnektir ve ana örneğimize alternatif olarak düşünülebilecek bir tanesidir. Ancak ikinci örnek olan Güney Çin Denizi Uyuşmazlığı’nda Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) Karadeniz örneğinden tamamen farklı, hatta bizim örneğimizden daha radikal davranmaktadır. Şekil 1’de görülebileceği gibi, ÇHC kırmızı çizgi olarak gösterilen “Dokuz Çizgi Hattı” üzerinde hak iddia ederken, mavi çizgiler diğer ilgili ülkelerin hak iddialarını göstermektedir.

Şekil 1’de ÇHC’nin herhangi bir uzlaşma veya bölünmeye yer bırakmadan Güney Çin Denizi’nin tamamı üzerinde hak iddia etmeye çalıştığı görülebilir. Bu maksimalist iddialarını bölgedeki muazzam askeri varlıkları ile desteklemekte, ideal uzlaşma yolu ile çelişen diplomatik seçenekler yerine askeri gücü kullanmaktadırlar ve eğer başarılı olurlarsa tarihi kazanımları olacaktır. Milyarlarca dolar değerinde kaynak ve bölge üzerindeki hakimiyet ÇHC’yi kesinlikle güçlendirecektir. Öte yandan, Güney Çin Denizi Anlaşmazlığı ÇHC ve Vietnam arasında on yıllar boyunca yaşanan diplomatik veya askeri çatışmalarda da kilit bir rol oynamıştır (Guan, 2010). Bu çatışmalardan biri de 1988 yılında Spratly Adası Resifleri üzerinde yaşanan küçük çaplı çatışmadır (Lipes, 2018). Her ne kadar ÇHC galip gelse de (Lipes, 2018), bu çatışma Vietnam-Çin ilişkilerine önemli bir darbe vuran ve Vietnamlıların bugün bile protesto etmeye devam ettiği pek çok krizden biri olmuştur (Lipes, 2018). Maddi ya da geçici kazançlar cazip olabilir ancak bunun Çin-Vietnam ilişkileri üzerindeki fırsat maliyeti de tıpkı bizim durumumuzda olduğu gibi önemliydi.

Günümüz siyasetinde giderek daha görünür hale gelen maksimalizm, kökleri itibariyle popülizmle bağlantılıdır. Devletler kendi gündemleri ve maddi kazanımları için uzlaşmaya karşı çatışmayı ve gerilimi göze alıyor ve hangi tercihin daha fazla fayda yarattığını ancak her şey bittikten sonra görmek mümkün oluyor. Devletler arasındaki sorunlar derinleştikçe, Yunanistan ve Türkiye gibi popülizm eğilimli ülkeler hangi yolu izleyeceklerine karar vermekte zorlanıyor ve endişe verici bir şekilde nihai karar zamanı herkesin düşündüğünden daha yakın olabilir.

.

2024 yılında Koç Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler ve Ekonomi bölümlerinden mezun oldu ve Politik Ekonomi uzmanlaşma programını tamamladı. Güncel olarak ise Helsinki Üniversitesi'nde Avrupa ve İskandinav Çalışmaları Master programına devam etmektedir. Akademik ilgi alanları; Avrupa ve Avrupa Birliği, Kuzey Kutup Bölgesi, Yeni Enerji Sahaları, Diplomasi, Jeopolitik, 1.Dünya Savaşı Dönemi Tarihi, Coğrafya ve Politik Ekonomi olarak özetlenebilir. İleri düzeyde İngilizce ve giriş seviyesinde Fince bilmektedir. [ View all posts ]

Comments

Be the first to comment on this article

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Go to TOP