Türkı̇ye’ye Gerçekleştı̇rı̇len Ortadoğu Kaynaklı Zorunlu Göçlerı̇n ve Türkiye’nin Politik Duruşu:

Göçmen, sığınmacı ve mülteci kavramları yıllardır karışıklık göstermektedir. Yazıma ilk önce bu kavramları açıklayarak başlamak istiyorum. Göçmen; geri dönmemek üzere vatanını terk ederek, başka bir ülkeye yerleşmek amacıyla giden kişi anlamına gelir. Sığınmacı ise ilgili ulusal ya da uluslararası belgeler çerçevesinde bir ülkeye mülteci olarak kabul edilmek isteyen ve mültecilik statüsüne ilişkin yaptıkları başvurunun sonucunu bekleyen kişilere denir. [i]  Sığınmacı ve mülteci mevcut durum dahilinde ülkesine dönmekte sorun yaşarken göçmen kişinin ülkesini ziyaret etmesinde bir sorun yoktur. Bunun nedeni sığınmacılar ve mültecilerin ülkelerinden baskı, işkence ve öldürülme korkusu gibi nedenler yüzünden ayrılmış olmasıdır. Göçmen ve mülteci kelimelerinin ayrımına varamamış birine Türkiye’nin çok göç alan bir ülke olmadığını söylediğimizde şaşıracaktır. Bunun sebebi ise Türkiye’nin çok göç alan bir ülke olmasındansa çok sığınmacı ve mülteci alan bir ülke olmasıdır. Türkiye’ye serbest ve iskânlı göçmen olarak, 72 yılda (1934-2017) toplam, 440.603 aile ile 1.647.527 nüfus göç̧ etmiştir.[ii] Bu sayı “Göç alan ülke” kavramını kazanmak için yeterli bir sayı sayılmamaktadır. Diğer yandan 2020 yılında, geçici koruma sağlanan Suriyelilerin sayısı 3,6 milyonu geçmiştir.

Ülkelerinde savaş olan, bu sebeple çökmüş ekonomik sistem içerisinde iş bulamayan ve bulması çoğu zaman mümkün olmayan, yoksulluk içindeki kişilerin ülkelerinden kaçarak başka ülkelere iltica etmeleri normaldir. “Açık kapı” politikası çerçevesinde Türkiye’ye giriş̧ yapan hiçbir Suriyeli geri gönderilmemiş̧ ve kendilerine “Geçici koruma statüsü̈” verilmiştir. Sığınmacı kabul eden ülke açısından bakarsak, “Açık kapı” politikası beraberinde birçok sorumluluk getirir. Ülkeye kabul edilen kişilerin mülteci kabul eden ülkeye ulaşmaları ve girmelerinden çok bundan sonraki süreç mühimdir. Türkiye, 2017 tarihinde, Suriyeli mülteciler için Avrupa Birliği’nden 588 milyon avro, diğer ülkelerden ve kuruluşlardan 455 milyon dolar almasına rağmen 25 milyar dolar harcama yapmıştır[iii]. Bu da göstermektedir ki 24 milyar dolara yakın bir yardım Türkiye’deki mülteciler için kamu kurumu, sivil toplum kuruluşları ve halk tarafından karşılanmıştır. “Açık kapı” politikasının beraberinde getirdiği sorumluluklardan sadece maddi olanının bir kısmıdır bu. Yukarıda da belirttiğim gibi şu duruma tekrar açıklık getirmek isterim ki mülteci kişilerin gittikleri ülkede sayıları çok fazla olmaya başladığında geri dönme gibi bir avantajları yoktur. Bunların yanında Ulusal işsizlik oranı yüzde 13,9 ve gençlik işsizlik oranı yüzde 27,1’e ulaşmıştır. [iv] Diğer yandan bu politika manevi sorumluluklar da beraberinde getirir. Birçok mülteci 10 yılı aşkındır Türkiye’de bulunmakta ve yaşamlarına devam etmektedir. Bu durumun sosyal, ekonomik ve kültürel birçok sonucu olduğunu göz ardı edemeyiz.

Türkiye, İran ve Pakistan gibi ülkelerin yeterli ekonomik kaynakları olmamasına sığınmacıların çok büyük bir çoğunluğunu barındırıyor olmasının jeopolitik konum kaynaklı olduğunu söyleyebiliriz. Sığınmacılar ilk olarak komşu ülkelere dağılmış ve daha az bir çoğunluk Avrupa ve Amerika’ya ilerleyebilmiştir. Örneğin, ABD, 2021’de 500’e yakın, 2020 yılında 600 ve 2019 yılında 1.200 Afgan mülteci kabul etti. Diğer yandan ABD’nin nüfusuna oranla çok az sayıda bulunan bu sığınmacı sayısının “ırkçı” nedenler barındırdığı iddia ediliyor. Bu duruma ise Joe Biden’ın ‘Gelen Ukraynalı mültecileri diğer mültecilere uygulanan bazı kısıtlamalardan muaf tutma’ kararı da etkili olmuş olabilir.

Yukarıda belirttiğimiz doğrultuda baktığımızda Türkiye’nin bu “Açık Kapı” politikasını insani bir politika adı altında inceleyebiliriz. Diğer ülkeler bu kadar az oranda mülteci kabul ediyorken “vatansız” ve “yurtsuz” kalan sığınmacıları geçici koruma statüsüyle ülkeye kabul etmek “insani” bir politikadır. Ancak önemli olan ve politikanın “insani” olup olmadığına karar verecek olan sığınmacıların, sığınacakları ülkeye varma süreçlerinden çok onların ülkeye girdikten sonra ne şartlar altında yaşadığıdır. Çocuk yaşta evliliklerin, çocuk işçilerin ve yetersiz beslenmenin yoğun olduğunu göz önüne alırsak bunun gerçekten tam olarak bir insani politika olduğunu söyleyebilir miyiz? Yoksa Nüfus ve Vatandaşlık İşleri tarafından 19 Ağustos 2022 tarihinde yapılan açıklamada 211 bin 908 Suriyeliye, 39 bin 294 Afganistan uyrukluya Türk Vatandaşlığı verildiğini ve seçimde oy kullanma hakkı olan Suriyeli sayısı 120 bin 133 [i]olduğunu göz önüne alırsak” İnsani bir politikadan”, “Geçici koruma statüsünden” daha faklı bir politik neden içerdiğini söyleyebilir miyiz? (Vatandaşlık verme yetkisi 2017’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmesinden itibaren Bakanlar Kurulu’ndan alınarak Cumhurbaşkanına verilmiştir.) Vatandaşlık alan kişi sayısı ilk bakıldığında dikkat çekici seviyede olmasa da evlilik nedeniyle vatandaşlık elde edilenler dikkat çekmeye başlıyor. Bu politikayı Osmanlı’nın son dönemlerinde uygulamaya çalıştığı ümmetçi politikanın modernleşmiş bir versiyonu olarak ele almamız da mümkün. Son olarak şunu söyleyebilirim; Osmanlı Devleti politikalarını Osmanlıcılık, ümmetçilik, milliyetçilik ve Batılılaşma doğrultusunda ilerletmiştir. Türkiye’nin iç politikalarına geniş çerçevede bakarsak batılılaşma, milliyetçilik ve ümmetçilik teşebbüsü görebiliriz. Modern ve globalleşmeye yüz tutan dünyada bu tarz ülke politikalarının gerçekçi olup olmadığını, başarılı olup olamayacağı sorularını ise sizlere bırakmaktayım.

Efsa Demirhan

Lisans öğrencisi-Koç Üniversitesi


[i]   https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=5543&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=

[ii]  Özdemir, E. (2017). Suriyeli mülteciler krizinin Türkiye’ye etkileri. Uluslararası Kriz ve Siyaset Araştırmaları Dergisi1(3), 114-140.>> http://portal.ubap.org.tr/App_Themes/Dergi/2007-68-290.pdf

[iii]  https://www.unhcr.org/tr/wp-content/uploads/sites/14/2021/03/3RP-Turkey-Country-Chapter-2021-2022_TR-opt.pdf

[iv]  https://www.unhcr.org/tr/wp-content/uploads/sites/14/2021/03/3RP-Turkey-Country-Chapter-2021-2022_TR-opt.pdf

[v] https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/

Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde okumaktadır. Akademik ilgi alanları; Diplomasi, Uluslararası ilişkilerde güç, Soğuk Savaş ve sonrası Dünya Siyaseti. [ View all posts ]

Comments

Be the first to comment on this article

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Go to TOP