Stratejik Kader Birliği: Türkiye-İsrail

Türk kamuoyunda belirli bir İsrail profili olduğu herkes tarafından bilinmektedir. İki ülke arasında hiç savaş yaşanmamış olmasına rağmen, Türkiye’de İsrail’e yönelik tartışmalar ilginç bir vaka ortaya çıkarır. Bu durum, son zamanlarda Türkiye’nin İsrail’le gelişen ilişkilerinin Türk halkı tarafından da okunmasını ve objektif olarak yorumlamasını engelliyor. Bu yazımda Türkiye-İsrail arasındaki özel ilişkilerden ve bu ilişkinin dinamiğinden bahsedeceğim. Eğer bu çalışmam, Dışişleri Bakanlığımız öncülüğünde Türkiye’nin Orta Doğu’da İsrail ile beraber attığı adımları Türk halkı için daha mantıklı kılacaksa ne mutlu bana.

Türkiye, Mayıs 1948’de kurulan İsrail’i Mart 1949’da tanıyarak İsrail’i tanıyan nüfus yoğunluğu Müslüman olan ilk ülke olmuştur. O dönemde Türkiye’de iktidar koltuğunda CHP oturuyor, ancak son demlerini yaşıyordu. Durum böyle olsa da, bizim Türkiye-İsrail arasındaki “derin” olarak adlandırdığımız ilişkilerin Adnan Menderes iktidarı ile başladığını not etmekte fayda var. Bu ilişkileri de 1958’de imzalanan “Çevresel Pakt” başlatmıştır.

Demokrat Parti döneminde, Türkiye, İsrail, İran ve Etiyopya arasında imzalanan Pakt ile ikili arasındaki hayalet ilişkiler ilk kez başlamış, ve Orta Doğu’da büyüyen Sovyet tehdidine karşı beraber hareket etme duyarlılığını her iki ülke de göstermiştir. Hatta İsrail devletinin kurucu Cumhurbaşkanı Ben-Gurion ve dönemin Başbakanı Golda Meir gizli olarak İstanbul’a gelmiş ve bu anlaşmanın imzalanması için bizzat büyük çaba sarf etmişlerdir.

Bu bağlamda, 1974’ten 1984’e kadar Türkiye’nin uğraşmak zorunda kaldığı ASALA terör örgütünün bitirilmesinde en büyük desteği İsrail verirken ne yazık ki o dönemde George Habaş’ın yönettiği Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) radikal fraksiyonu Filistin’in Kurtuluşu için Halkçı Cephe Hareketi (FKHC), ASALA’ya 1960’lardan beri destek sağlamaya devam ediyordu. Hatta FKÖ ve ASALA tarafından 1980’de Sayda’da yapılan toplantıya PKK da katılmış ve bu üç grubun Türkiye karşıtı tutumu gözler önüne serilmişti.[1]

FKÖ’nün 1982’de Lübnan’dan çıkarılmasının ardından Filistinli terörist gruplarıyla beraber ASALA da Bekaa vadisine tünedi. Yukarıda bahsettiğim 1958 Çevresel Pakt’a istinaden “Lübnan Kasabı” lakaplı Ariel Şaron 1982’de Lübnan’a girerek Filistin kampları ile beraber halihazırda orada bulunan ASALA kamplarını da darmadağın etmiş ve yakaladığı ASALA mensuplarını Türkiye’ye iade etmiştir.

İki ülkenin ilişkilerinde Kıbrıs Barış Harekatı da ayrı bir öneme sahiptir. Kıbrıs hakkında Türk tezine daha yakın duran İsrail, harekattan bir gün sonra batırılan Kocatepe gemisinin mürettebatını kurtararak Hayfa limanına getirmesi dikkate değerdir. [2]

Bu yazı için son olarak Abdullah Öcalan’ın Kenya’dan Yunanistan Büyükelçiliği’nden alınmasında İsrail’in oynadığı rolden bahsedeceğim. İstihbarat devleti olarak niteleyebileceğimiz İsrail için Afrika—özellikle Doğu Afrika—adeta bir can damarıdır. Burada İsrail’in istihbari ve politik faaliyetleri uzun yıllardır üst düzeydir.[3] Öcalan’ın yakalanmasında MIT ve MOSSAD koordineli çalışmış ve sonuç olarak terörist elebaşı Türkiye’ye getirilmiştir. Hatta bazı iddialara göre yakalama operasyonu direkt olarak MOSSAD tarafından gerçekleştirilmiş ve ardından MİT’e teslim edilmiştir.[4] Her ne olursa olsun, her iki taraf için de ortak bir düşman olan PKK’nın elebaşının MİT ve MOSSAD’ın ortak planı ile yakalanması iki ülkenin stratejik ortaklığını bir kere daha gözler önüne sermiştir.

Özetleyecek olursak Uİ hiçbir zaman tek boyutlu değildir. Türk kamuoyu tarafından oldukça negatif bir önyargıya mahkum kalan İsrail, ikili ilişkilerin başladığı tarih olan 1949’dan bu yana Türkiye’nin çıkarlarının en çok örtüştüğü ülke konumundadır. Bunlarla beraber yukarıda bahsettiklerim iki ülke arasındaki özel ilişkilerin kilometre taşlarıdır. 2010’lu yıllardan itibaren bozulan ilişkiler nihayet eski seyrine geri dönmeye başladı. Bunun ne pahasına olursa olsun devam ettirilmesi lazım zira, Orta Doğu’da Türkiye ve İsrail’in aynı tarafta olmadığı bir denklem çökmeye mahkumdur. İki ülke arasındaki ilişkiler iktidardan iktidara değişmemeli ve Türkiye’nin İsrail politikasında bu noktadan itibaren kişiselleşmiş karar alma süreçleri terk edilerek süreklilik sağlanmalıdır. 

Muhammed F. Çetinkaya

Yüksek Lisans Öğrencisi-Boston University Pardee School of Global Studies

[1] https://satemer.sakarya.edu.tr/tr/icerik/19787/101536/ermeni-teror-orgutu-asala-ve-faaliyetleri

[2] https://www.hurriyet.com.tr/gundem/42-denizcimizi-kurtaran-gizli-dost-39010870

[3] https://amp-dw-com.cdn.ampproject.org/v/s/amp.dw.com/en/a-history-of-africa-israel-relations/a-43395892?amp_gsa=1&amp_js_v=a9&usqp=mq331AQKKAFQArABIIACAw%3D%3D#amp_tf=%251%24s%20adl%C4%B1%20kaynaktan&aoh=16585228196309&referrer=https%3A%2F%2Fwww.google.com&ampshare=https%3A%2F%2Fwww.dw.com%2Fen%2Fa-history-of-africa-israel-relations%2Fa-43395892

[4] https://www.takvim.com.tr/yazi_dizisi/2010/08/17/ocalanin_gelisi_israilin_planiydi

[2] https://www.cfr.org/article/crossing-darien-gap-migrants-risk-death-journey-us

[3] https://apnews.com/article/united-nations-south-asia-south-america-panama-child-welfare-5d6b975758c19629e216e4bf5103bb14

2022 senesinde Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun olmuştur. Lisans eğitimi döneminde Tarih bölümünde Yandal yapmış, Diplomasi ve Uluslararası Politik Ekonomi alanında uzmanlaşma programlarını tamamlamıştır. Boston Üniversitesi'nde Uluslararası İlişkiler alanında Yüksek Lisans çalışmalarına devam etmektedir. Akademik ilgi alanları arasında Türkiye-İsrail ilişkileri, Diplomasi, Türk Dış Politikası, İç Savaş Dönemi Amerikan Tarihi ve Orta Doğu çalışmaları yer almaktadır. İleri seviyede İngilizce ve orta seviyede İspanyolca bilmektedir. [ View all posts ]

Comments

Be the first to comment on this article

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Go to TOP